Suçlamayı temsil eden görsel

Suçluluk ve utanç, sıklıkla birbiri ile karıştırılan, kabullenilmesi zor olan duygulardandır. Deneyimlemesi güç olduğu için genelde bu duyguları tetikleyecek durumlara kendimizi düşürmemek için gayret ederiz. Bu gayret, içinde bulunduğumuz toplum ve yer aldığımız gruplarda kurallara uyma ve bizden beklenenleri uygun şekilde yerine getirmemiz yönünde bizi motive eder. Her iki duygunun da tetikleyicisi genellikle hatalı ya da yanlış olarak değerlendirilen bir davranıştır. Aynı durum karşısında bazı insanlar suçluluk hissederken bazıları utanç hissetmektedirler. Peki, farklı olan ne?
Önceleri araştırmacılar bu iki duygunun ortaya çıktığı durum ya da koşulların farklılaşıp farklılaşmadığını ortaya koymak amacı ile araştırmalar yürütmüşlerdir. Ancak sonuçlar aynı koşul ve durumda hem utanç hem suçluluk hisseden insanların olduğunu göstermiştir. Dolayısıyla araştırmacılar, suçluluk ve utancı durum ve koşullara göre ayrıştıramamışlardır. Daha sonra yapılan çalışmalar, insanların yaptıkları bir hatayı neye bağladıklarına göre hissettikleri duygunun değiştiğini göstermiştir. Kişi olayları dış koşullara bağlıyorsa, suçluluk ya da utanç hissetmeyecektir. Ancak kendisini sorumlu tutuyorsa ve bu hatayı kendi “problemli, eksik, kusurlu” gördüğü benliği sebebiyle yaptığına inanıyorsa bu durumda kişi utanç hissediyor. Yani, yapılan araştırmalara göre utanç duygusu kişinin benliğini nasıl değerlendirdiğiyle ilişkili olarak ortaya çıkan bir duygu. Eğer ki kişi yaptığı hatayı tek seferlik ve benliğinden bağımsız olarak değerlendiriyorsa bu durumda hissedilen duygu suçluluk oluyor.


Neden önemli bu duyguları ayırt etmek? Çünkü ayırt ettiğimizde kendimizi ya da çevremizdeki diğer insanları daha iyi anlayabileceğiz. Bazı davranışları neden yaptığımıza anlam vermek daha kolay olacak ve eğer değiştirmek istediğimiz bir durum ya da kırmak istediğimiz bir döngü varsa işe buradan başlayabileceğiz. Çünkü her hissedilen duygu bizde bir davranışı tetikler. Buna eylem yönelimi adı verilir. Utanç hissedildiğinde kişi genelde kaçma, kaçınma, uzaklaşma, saklanma eğiliminde olur. Çünkü bu kişi içten içe benliğinin kusurlu olduğuna inanır ve diğer insanların bu kusurlu benliğine şahit olmasını istemez. Öte yandan, suçlulukta kişi problemi çözmeye, hatasını telafi etmeye, özür dilemeye çalışır. Çünkü o durumda kusurlu olan davranıştır ve telafi edildiğinde sorun ortadan kalkar. Örnek vermek gerekirse, sınavdan başarısız olmuş bir öğrenciyi ele alalım. Sınav başarısızlığının ardından öğrenci “Ben başarısızım, zekâm bunları anlamak için yeterli değil” şeklinde değerlendirmeler yaparsa, bu öğrencinin hissedeceği duygu utanç olacaktır ve girmek isteyeceği davranış belki hiçbir zaman ders çalışmamak, belki okulu bırakmak olacaktır. Ancak eğer öğrenci “Bu sınava yeterince iyi çalışmadım” şeklinde bir değerlendirme yaparsa, yani kendi benliğini değil, duruma özgü özellikleri değerlendirirse, yöneleceği davranış bir sonraki sınav için daha fazla çalışmak olacaktır.


Tabii ki kişiler yalnızca suçluluk ya da yalnızca utanç deneyimlemezler. Bazı kişiler her iki duyguyu da birlikte deneyimleyebilirler. Bazıları da ikisini de deneyimlemez. Peki, bu gibi durumlarda kişiler ne gibi davranışlarda bulunur? Bunları anlayabilmek için yürüttüğümüz bir çalışmada katılımcıları suçluluk ve utanca yatkınlığı ölçen bir ölçekten aldıkları puanlara göre 4 gruba ayırdık: suçluluğa yatkın olanlar, utanca yatkın olanlar, hem suçluluğa hem utanca yatkın olanlar ve iki duyguya da yatkın olmayanlar. Katılımcıların yatkın oldukları duyguyu tetikleyebilmek için kendilerine suçlandıkları bir senaryo verildi. Sonrasında verecekleri tepkilerle ilgili olan açık uçlu sorulara yanıt vermeleri istendi. Sonuçlar görünür şekilde grupların birbirinden farklılaştığını gösterdi.
İlk olarak her iki duyguya da yatkın olmayan grupla başlayalım. Diğer gruplarla karşılaştırıldığında bu grubun daha tepkisel ve öfkeli cevaplar verdiği görüldü. Bu sonuç, yukarıda söz edilen utanç ve suçluluğun bizleri uyumlu davranışlar sergileme yönünde motive etmesi durumuyla örtüşmektedir. Bu grupta yer alan kişiler bu duyguları hissetmeye pek yatkın olmadıklarından kolaylıkla diğerleri tarafından “asi” olarak değerlendirilebilecek tepkiler verebilmektedirler. Burada toplumumuzdaki “hiç utanması yok” ifadesi akla gelebilir. Bu kişiler, kendilerine yapılan haksızlık karşısında boyun eğmeden seslerini çıkarabilmektedirler.


Utanca yatkın olan kişilerin cevaplarının çok sınırlı olduğu gözlendi. Olası en az kelimeyle tüm soruları yanıtlamaları bu kişilerin yazılı olarak soru cevaplarken bile kendilerini saklama eğiliminde olduklarını düşündürmüştür. Bu da utancın eylem yönelimiyle uyumlu bulunmuştur. Tepki olarak haksızlık karşısında kısa bir savunma yaptıkları, davranışsal olarak da uzaklaşmayı tercih ettikleri görülmüştür.


Suçluluğa yatkın bireyler kendilerine yapılan suçlamalar karşısında açıklamalar yapmıştır. Grup geneline bakıldığında da, diğer gruplarla karşılaştırıldığında, bu açıklamaların daha sakin açıklamalar olduğu görülmüştür. Suçluluk duygusunda problemli olarak değerlendirilen davranışın kendisi olduğundan, bu kişiler davranışa yönelik kendilerine göre yeterli açıklamayı yaptıklarında etkileşimi sonlandırmıştır.

Son grubumuz olan hem utanca hem suçluluğa yatkın kişilerin tepkilerine baktığımızda ise ilginç bir durum ortaya çıktı. Yalnızca utanca yatkın kişiler kendilerini ifade etmekten kaçıyordu. Yalnızca suçluluğa yatkın olanlar yeterli açıklama yapıp bırakıyorlardı. Ancak hem utanca hem suçluluğa yatkın kişilerin diğer gruplara göre belirgin şekilde çok daha fazla açıklama yaptıkları gözlemlendi. Adeta benliklerinin kusurlu olduğunu düşünmelerine suçluluğa yatkın yanları izin vermek istemiyor gibi uzun açıklamalar yapma gereği duymuşlardır. Açıklamalarının içeriği de tepkisel değil, sakin, sorun çözmek ister nitelikteydi.


Tüm bu bulgular birlikte değerlendirildiğinde suçluluk ve utanca yatkın olmayan kişilerin haksızlıklar karşısında daha fazla öfkelenip tepkisel davranabilecekleri, utanca yatkın kişilerin kısa açıklamalarla ortamdan uzaklaşmaya çalışabilecekleri, suçluluğa yatkın bireylerin de gerekli açıklamayı yapıp konuyu kapatma eğiliminde olabilecekleri söylenebilir. Her iki duyguya da yatkın kişilerin tepkilerine gelindiğinde ise şimdiye kadar yapılan çalışmalara farklı bir bakış açısı getirecek bir bulgu söz konusudur. Yapılan çalışmalar sorun çözme odaklı olduğu için hep suçluluğun işlevsel bir duygu olduğunu, utancın ise işlevselliği bozan bir duygu olduğunu, eğer iki duygu bir arada yer alıyorsa utancın baskın geldiğini ve suçluluğun olası olumlu etkilerini ortadan kaldırabileceğini dile getirmiştir. Ancak bizim çalışmamızda her iki duyguya da yatkın olmak suçluluğun işlevselliğini bozmamış, aksine utancın uyum bozucu etkilerini ortadan kaldırmış ve kişilerin kendilerini savunmalarına, açıklamalar yapmalarına olanak sağlamıştır. Bu açıdan bakıldığında utancın yanında suçluluğa da yatkın olmak uyum bozucu değil, işlevselliği artırıcı bir durum olarak değerlendirilebilir. Tabii ki bu bulguların farklı çalışmalarla da tekrarlanıp desteklenmesi önemlidir. Çalışmanın detaylarını incelemek ve makalenin tamamına ulaşmak isterseniz eğer aşağıdaki bağlantıyı kullanarak makaleyi indirebilirsiniz.
Peki, bu bilgilerle ne yapacağız? Öncelikle, haksızlık karşısında verdiğiniz tepkilerle utanç ve suçluluğa yatkınlık bağlamında nerede olduğunuzu tahmin edebilirsiniz. Hoşnut olduğunuz ya da olmadığınız bazı davranışlarınız, tepkileriniz varsa bunların bu duygularla ilişkisini değerlendirebilirsiniz ve değiştirmek istedikleriniz üzerine farkındalıkla eğilebilirsiniz. Bu konuda kendiniz çalışabileceğiniz gibi ihtiyaç duyduğunuzda bir uzmandan da psikoterapi desteği alabilirsiniz.

Klinik Psikolog Dr. Emine İnan – Ankara

Makalenin tamamını aşağıdaki linkten okuyabilirsiniz.

https://dergipark.org.tr/en/pub/ayna/issue/80169/1337616