Anne olmak planlı ya da plansız olsun, kadınların hayatında ciddi değişimlere ve etkilere sebep olan önemli bir dönüşümdür. Evrimsel olarak kadınlar bir bebeğe bakım verebilecek güdülere ve becerilere sahiptirler. Ancak günümüzün değişen toplum yapısı, kadının daha fazla eğitim olanaklarına sahip olması, çalışma hayatına atılması gibi etkenler bir çocuğa bakım verme güdüsüyle çeliştiği için günümüzde kadınların annelik deneyimlerine ne yazık ki olumsuz deneyimler de eşlik etmektedir. Bu yazımızda bu olumsuz deneyimlerden olan ve farklı olumsuz deneyimlerin de yaşanmasına sebep olabilecek potansiyele sahip suçluluk ve utanç duygularını ele alacağız.
Önceki yazımızda da söz ettiğimiz gibi suçluluk ve utanç duyguları birbiriyle karıştırılan iki duygudur. Bu duyguları annelik bağlamında nasıl ayrıştıracağımıza değinmek gerekirse, eğer anne hatasını kendi davranışına atfediyorsa suçluluk; eğer atfı benliğine, anneliğine yapıyorsa utanç hissetmesi olasıdır. Yapılan çalışmalar, her iki duygu için de insanların genelde “suçluluk” ifadesini kullandığını belirtmektedir. O nedenle bu yazımızda her iki duygudan birlikte söz edeceğiz.
Kadınlara annelikleriyle ilgili hangi konularda suçluluk hissettikleri sorulsa ortaya uzun bir liste çıkabilir. Vajinal değil de sezaryen doğum yapma, emzirememe, çocuk sağlığı, çalışıyor olma, yetememe, yeni bir çocuk sahibi olma ya da tek çocuk sahibi olma kararı alma, kendine zaman ayırma, eşine zaman ayırma şeklinde uzayıp gider. Bu konu her ne kadar daha sınırlı çalışılmış olsa da yapılan çalışmalarda annelik miti ve çalışan anne olma konuları en sık üzerinde durulan konulardır.
Çocuk sahibi olacağını öğrenen bir kadın, bu bilgiyi başkalarıyla paylaştığında bilgi ve mit yağmuru da başlar. Anneliğin kutsallığı, çocuk yetiştirmenin ne kadar önemli bir iş olduğu, sürecin çok keyifli olduğu, doğru çocuk yetiştirme şekli, çocuğun mutlaka anne sütü alması gerektiği gibi uzayıp giden bir listedir bu. Aslında anneliği yüceltiyor gibi görünen bu yaklaşımı Douglas ve Michaels (2004) “yeni annelik” olarak tanımlamışlardır. Bu yüceltmenin altında ulaşılması imkânsız standartları yayan idealler, normlar ve uygulamalar yer almaktadır. Bu idealler ve normlar kadınların kendi davranışlarını nasıl değerlendireceğini, dolayısıyla nasıl hissedeceğini etkilemektedir. Bu mite göre, bütün gününü çocuklarına, evine ve eşine ayırmaktan mutluluk duyan, asla yorulmayan, her zorluğun üstesinden kolaylıkla gelebilen, asla çocuklarına bağırmayan anne “iyi bir anne”dir. Ancak herhangi bir noktada aksaklık yaşanırsa, örneğin çocuklarına bağırırsa, o zaman “iyi bir anne” değildir. Bu mitlere uygun şekilde “iyi anne” olmak her anne için önemli olmayabilir. Ancak bu ideallere uygun davranmayı önemseyen, “iyi anne” olmak isteyen kadınlar için bu imajı bozacak en ufak bir hareket suçluluk ve utanç duygularını tetikleyebilir. Bu iki duygu, pek çok psikopatolojiyle ilişkili olabileceği gibi doğum sonrası depresyonla da ilişkili bulunmuştur. Yapılan araştırmalar doğum sonrası depresyonun anne-çocuk etkileşimini ve dolayısıyla bebeğin bilişsel ve duygusal gelişimini etkilediğini göstermektedir. Peki, gerçekçi mi bu mitlerle sunulan “iyi/mükemmel anne” profili? Tabii ki hayır. Mükemmeli hedefleyen anne her zaman daha yüksekte bir hedef bulacaktır kendine ve geldiği nokta hiçbir zaman onu memnun etmeyecek, dolayısıyla anne süreçten keyif alamayacaktır. Mükemmel anne yerine Winnicott (1971/2014) “yeterince iyi anne” kavramını önermiştir. Eğer ki bir anne çocuğunun fiziksel ve duygusal ihtiyaçlarına cevap verebilen, destekleyici ve kucaklayıcı bir anneyse o anne yeterince iyi bir annedir. Çocuğun sağlıklı gelişimi için bu annenin sağladığı ortam yeterlidir. Tabii ki hata yapabilir bu anneler, önemli olan hatayı yaptığını fark ettikten sonra annenin hatasını telafi etmek için çaba göstermesidir. Kendi anneliğini baltalayan “mükemmel anne” olma çabasındaki bir annedense “yeterince iyi anne”, çocuk, anne ve anne-çocuk ilişkisinin sağlığı açısından çok daha önemlidir.
Çalışan bir anne olmak ise kadınlara hem iyi gelen hem de suçluluk ve utanç yaratabilen bir konudur. “Bir çocuğa en iyi bakacak kişi annesidir” inancı bu çelişkili durumu ortaya çıkarmaktadır. İşe dönmesi gerektiği için çocuğunun bakımıyla yeteri kadar ilgilenemediğini düşünen anne, hem çalıştığı için hem de çalıştığı dönemlerde kendine zaman ayırdığında, sosyalleştiğinde ya da sadece dinlendiğinde suçluluk hissedebilmektedir. Ayrıca çalıştığı için çocuğunun beslenmesine yeteri kadar dikkat edememesi, hazır ya da besin değeri düşük gıdalarla çocuğunu doyurması da yine bir suçluluk sebebi olarak öne çıkmaktadır. Diğer taraftan, çocuğunun bakımı için işi bırakıp evde kalan anneler de eğitim ve kariyer süreçlerinde harcadıkları emekleri bir kenara bıraktıkları, potansiyellerini ortaya koyamadıkları için suçluluk duymaktadır. İşi bırakarak iş ortamındaki sosyal desteklerini de kaybeden anneler için bu durum depresif belirtilerin ortaya çıkmasına yol açabilmektedir. Çalışma hayatı her ne kadar suçluluk ve strese sebep olsa da çalışma hayatını bırakıp tam zamanlı anne olmak bazı kadınlarda daha fazla suçluluk ortaya çıkmasına sebep olmakta ve psikolojik sağlıklarını daha olumsuz etkilemektedir. Diğer bir deyişle, çocuk sahibi olduktan sonra çalışmaya devam etmek genellikle kadınların psikolojik sağlığı için koruyucu bir faktördür. Tabii ki kendi isteği ile işe ara vermeye ya da tamamen bırakmaya karar verip tam zamanlı anne olmaktan keyif alan anneler de mevcuttur. Bu noktada önemli olan kadının mitlerden ve baskılardan uzakta, kendisi ve çocuğu için doğru ve iyi olduğuna inandığı şeyi gerçekleştirmesidir.
Tüm bu süreçler kadınlar için zor süreçler, ancak üstesinden gelinemeyecek durumlar değil. İyi bir sosyal destek (eş, aile, arkadaşlar), inanılan annelik mitlerine ilişkin farkındalık ve mükemmel değil, “yeterince iyi anne” olmaya çalışmak kadınların bu süreçleri sağlıklı bir şekilde sürdürmesini sağlayacaktır. Bazen bu gibi durumlarda yeterli desteği bulamayan anneler yine suçluluk ve utanç hissetme eğiliminde olabiliyorlar. Bu gibi durumlarda bir uzmandan psikolojik destek almak hem annenin ve bebeğin sağlığı hem de sağlıklı bir anne-bebek ilişkisi için oldukça önemlidir.
Klinik Psikolog Dr. Emine İnan
Bu yazının devamına Doç. Dr. Ece Bekaroğlu’nun editörlüğünü yaptığı “Anne Babalığa Psikolojik Bakış” kitabında yer alan “Annelikte Suçluluk ve Utanç” bölümünden ulaşabilirsiniz.
Kaynakça:
Douglas, S. ve Michaels, M. (2004). The mommy myth. Simon & Schuster, Inc.
İnan, E.(2020). Annelikte suçluluk ve utanç. E. Bekaroğlu (Ed.), Anne babalığa psikolojik bakış içinde. Nobel Yayıncılık.
Winnicott, D. W. (2014). Oyun ve gerçeklik. (Saffet Murat Tura, Çev.). Metis Yayıncılık. (Orijinal çalışma basım tarihi 1971)