Umut Nedir? Değişimin ve Psikolojik Gücün Anahtarı

Her şey çok “kötü” gittiğinde, nasıl baş ederiz? Ne kurtarır bizi? Ne yardım eder bize? Bunun öncüllerinden biridir “umut”.

Umut, kararlılık ve hedefe giden yolların etkileşiminden doğan olumlu bir motivasyon olarak tanımlanır. İnsan zihninin en güçlü ve en dirençli yanlarından biridir. Psikoloji literatüründe, umudun bireyin iyi oluşuyla doğrudan ilişkili olduğu defalarca kanıtlanmıştır. Olumsuz yaşantılar yaşansa da umudunu koruyabilenlerin psikolojik sağlığının da hayattaki başarısının da daha iyi olduğunu ortaya koymuştur araştırmalar.

Tabii ki umudu hissetmek pasif bir bekleyiş değil, aktif bir süreçtir. Birey, umudu hisseder ve hedef belirleme, bu hedeflere ulaşmak için yollar geliştirme ve bu yolları takip etme motivasyonunu oluşturur ve sürdürür. Yani umut, belirsizlik içinde yönümüzü bulmamızı sağlayan bir pusulaya dönüşür adeta.

Psikoterapi pratiğinde de umudun dönüştürücü gücünü sıkça gözlemleriz. Danışanlarımız bazen kaybolmuş, tükenmiş ya da umutsuz hissederek terapi odasına girerler. Ancak, danışanın umudunun dışavurumudur psikoterapiye başvurusu aslında. Zamanla, kendilerini daha derinden tanıdıkça, değişimin ve iyileşmenin mümkün olduğunu fark eder danışanlar. Çünkü umut, yalnızca geleceğe dair bir inanç değil, aynı zamanda değişimin ilk adımıdır.

Umudu hissedebilmek peki? Bazen o kadar olumsuz gelir ki her şey, umut duygusuna ulaşamaz insan. Ama umut her zaman oradadır. Bazen sessizce bekler, bazen de küçük bir adımla kendini gösterir. Bazen gecenin karanlığında görülen bir yıldızın kayışında, bazen hiç tanımadığımız birinin bize gülümsemesinde, bazen bir bebeğin kahkahasında, bazen ortak amaçlarımız olduğunu bildiğimiz milyonların umudunu gördüğümüzde. Ve biz umuda ne kadar tutunursak, o da bizi o kadar ileriye taşır.

Umut sadece bireyler için değil, toplumlar için de değişimin kaynağıdır. Kolektif umut, birlikte inanmayı, birlikte çabalamayı, birlikte değişmeyi sağlar. Başkalarının umudunu gördükçe bizim de umudumuz büyür; her bireyin umudu ve çabası, toplumun umudunun mayası olur. Tarih boyunca büyük dönüşümler, yalnızca bireylerin içsel motivasyonuyla değil, bir araya gelen insanların ortak umudu sayesinde gerçekleşmiştir. Hepsi, bireylerin yalnız olmadığını fark ettiği anlarda filizlenmiştir.

Birlikte olmak ve bir gruba dahil hissetmek sadece temel bir psikolojik ihtiyaç değil, aynı zamanda değişimin de öncüsüdür. Ortak üzüntüde, öfkede ve umutta buluşmak, anlaşılmak, ortak hedeflere sahip olmak ve bu hedefler için çaba sarf etmek; daha büyük bir topluluğun parçası olduğunu ve yalnız olmadığını hissetmek insanı iyileştirir ve kişinin değişim için güç bulmasını sağlar. Yeni bir yol açmak, bazen tek başına mümkün olmaz. Ama yan yana duran insanlar, o yolu birlikte inşa edebilirler. İşte bu yüzden, kendi umudumuzu canlı tutmanın en güçlü yolu, başkalarına da umut olmaktır.

Ve belki de en önemlisi: Umut yalnızca bir duygu değil, bir eylemdir. Birlikte hareket ettiğimizde, geleceğe dair inancımız sadece bir temenni olmaktan çıkar ve gerçeğe dönüşür. Çünkü hiçbir karanlık, kolektif umudun ışığını tamamen söndüremez. Hiçbir karanlık birlikteliğin, ait olmanın, dayanışmanın gücünü azaltamaz.

Umut iyileştirir. Birlikte olmak iyileştirir. Birlikte umut var.

Kişilerarası Duygu Düzenleme

Başkalarından destek alarak da duygularınızı düzenleyebileceğinizi biliyor muydunuz? Geçen haftaki yazımızda duygulardan, işlevlerinden ve nasıl düzenlenebileceğinden söz etmiştik. Bu hafta da başkalarıyla olan ilişkilerimizden duygu düzenleme süreçlerinde nasıl yararlanabileceğimizi anlatacağız.

Bazen kendimizi kötü hissettiğimizde duygularımızı paylaşmasak da yanımızda birilerinin varlığını hissetmek ya da hayal etmek bile farkında olmadan duygularımızı düzenlememize yardımcı olur. Ancak bugün söz edeceğimiz kişilerarası duygu düzenleme süreci bundan çok daha bilinçli ilerleyen bir süreçtir. Bazen kendimizi kötü hissettiğimizde biz yakınlarımızdan bu süreçte destek isteyebiliriz. Bazen de onlar bizim ne kadar kötü göründüğümüzü fark edip kendileri destek teklif edebilirler. Tabii ki kişilerarası duygu düzenleme süreci yalnızca hoşa gitmeyen duyguların düzenlenmesi süreçlerinde kullanılmıyor. Bazen de hoşumuza giden duyguların yoğunluğunu artırmak için bu duyguları sevdiklerimizle paylaşıp duygumuzu düzenleyebiliyoruz. Kısaca, duygularımızın başkaları tarafından düzenlendiği durumlar için kişilerarası duygu düzenleme ifadesi kullanılmaktadır.

Aslında kişilerarası duygu düzenleme ile daha küçük birer çocukken tanışıyoruz. Oyuncağımız elimizden alındığında ya da düştüğümüzde ağlarken, şanslıysak, bir kucaklamayla sakinleştirilmeye çalışıyoruz ya da birileri dikkatimizi başka şeylere çekerek bizi susturmaya çalışıyor. Bazılarımız da bu kadar şanslı olmayabiliyoruz ve ne yazık ki duygularımız yok sayılıp görmezden geliniyor. Bu şekilde sosyal ilişkiler içerisinde gelişmeye başlayan duygu düzenleme becerileri için yetişkinlik döneminde de sosyal ilişkiler oldukça önemlidir. Başkalarından duygularımızı düzenlemek için destek alırken dikkat etmemiz gereken bazı noktalar olduğu araştırmacılar tarafından vurgulanıyor. Peki diğerleri duygu düzenleme süreçlerimize nasıl dâhil oluyor ve bunun bize etkisi ne?

Yaşadığınız bir olayı eşinize veya yakın bir arkadaşınıza anlattınız. Bazen olayda sözü geçen diğer kişinin neden böyle yapmış olabileceği ya da sizin olaya nasıl daha farklı yaklaşabileceğiniz, bu olayda neden böyle hissetmiş olabileceğiniz hakkında bir diyalog geçer aranızda ve bu etkileşim sizin olayı yeniden değerlendirmenizi, dolayısıyla biraz daha iyi hissetmenizi sağlar. Ancak bazen de yakınınız “neden öyle söyledin, keşke öyle davranmasaydın” şeklinde tepkiler verebilir ve siz de bu şekilde ruminatif düşünmeye meyilliyseniz bu etkileşim sizin daha da kötü hissetmenize neden olacaktır. Bir diğer yöntemi anlatmak için kullanacağım ifadelerin size çok da yabancı gelmeyeceğini düşünüyorum. “Yahu seninki de dert mi? Buna mı üzülüyorsun? Millet nelerle uğraşıyor!” gibi ifadelerle halimize şükretmemiz gerektiği mesajı veren, aslında o kadar kötü olmadığımızı ama abarttığımızı hissettiren kişilerle karşılaşmışsınızdır. Kültürümüzde epey yaygın olan bu yaklaşım sonrası ne yazık ki bireyler kendilerini daha kötü hissederler. Duyguları ve yaşadıkları değersizleştirilmiş, kendileri abartmakla suçlanmış ve hiçbir şekilde anlaşılmamışlardır. Dolayısıyla bu, bizlere hiç de iyi gelmeyen bir yöntem. Bazen de sakinleştirilmek için başkalarının varlığına ihtiyaç duyarız. Kendimizi onların yanında daha sakin, huzurlu hissederiz. “Bir görsem, desteğini alsam, her şey yoluna girecek” diye düşünürüz. Bu da ne yazık ki uzun vadede bize çok iyi gelmeyen bir yöntem. Duygularımızı yoğun yaşarken diğerlerinin bizi sakinleştirmeleri bize iyi gelirken, onlarsız sakinleşemeyeceğimiz algısının yerleşmesi ve nasıl sakinleşeceğimiz konusunda onlardan yönlendirme almak bizi diğerlerine bağımlı hale getireceği için uzun vadede iyi sonuçlar vermeyen bir yöntem. “Başkaları bizim yerimizde olsalardı ne yaparlardı, nasıl başa çıkarlardı bu durumla” gibi sorular da sıklıkla aklımızdan geçiyor olabilir. Bu yaklaşım da hem yine bizi diğerlerine bağımlı hale getirebilir, hem de diğerlerinin kullanıyor olabileceği uyum bozucu baş etme yollarını (alkol, madde kullanımı gibi) kullanma olasılığımızı arttırabilir. Bu nedenle, yine uzun vadede bizim için kötü sonuçlar doğurabilecek bir yöntem olabilir. Son olarak güzel bir haber aldığınız, bir başarı elde ettiğiniz ve keyfinizin yerinde olduğu zamanları düşünün. Genellikle böyle durumlarda yakınlarımızı haberdar edip mutluluğumuzu onlarla paylaşarak artırma eğiliminde oluruz. Bu genellikle bize kendimizi daha iyi hissettiren bir yöntemdir, tabii doğru kişilerle paylaştıysak!

Görüldüğü üzere kişilerarası duygu düzenleme süreçleri çok dikkatli olunması gereken süreçlerdir. Eğer birey sürekli olarak duygularını düzenlemek için başkalarına bağımlı olduğunu hissediyorsa, bu durum onun duygu düzenleme becerisine dair algısına, benlik saygısına ve benliğiyle ilgili inançlarına zarar verebilir. Buna bağlı olarak duygu düzenleme süreçlerinde güçlükler yaşayabilir ve psikolojik sağlığı olumsuz etkilenebilir. Ayrıca kişilerarası duygu düzenleme sürecinde sürekli olarak olayların nedenlerine ve sonuçlarına odaklanılması da fayda sağlamaktan çok kişinin psikolojik sorunlarının sürmesine neden olabilir. Bunun yerine duygulara odaklanmak daha iyi bir yol olacaktır. Ayrıca kişilerarası duygu düzenleme sürecinde bilişsel yöntemler (birlikte yeniden yapılandırma gibi) kullanıldığında duygusal iyileşme daha olasıdır. Yapılan araştırma sonuçları incelendiğinde insanların daha çok kendi otonomilerini destekleyen, daha az kontrolcü kişilerden destek almayı tercih ettikleri görülüyor. Bu da iyi oluşlarını olumlu yönde etkiliyor.

Sonuç olarak tabii ki sosyal birer varlık olarak birileriyle bağımız olduğunu hatırlamak ve bir yere ait hissetmek bize iyi gelse de desteğe ihtiyacımız olduğunda kimden, nasıl destek alacağımız konusunda da söz sahibi olmamız gerekiyor. Bize iyi gelmeyen yaklaşımlara birer sınır çekmek, duygularımızı bilişsel olarak işlemleyebileceğimiz, mutluluğumuzu paylaştığımızda bizimle birlikte mutlu olabilecek kişilerle duygularımızı paylaşmak kontrolün bizde olduğunu hissettireceğinden uzun vadede bize iyi gelecektir.

Duygu Düzenleme

Duygu düzenleme kavramı ile karşılaştığında çoğu kişinin aklına öncelikle “Böyle bir kavram varsa, demek ki duygular düzenlenmesi gereken şeylerdir.” düşüncesi gelebilmektedir. Ancak, bu düşünce tam olarak doğru değil. Bunun için önce duygu nedir, fonksiyonları nelerdir konusunu, ardından duygu düzenlemeyi anlamak faydalı olacaktır.

Duygu Nedir?

Duygu, insanların içsel ve dışsal uyaranlara verdiği kısa süreli ve yoğun, psikolojik ve fizyolojik tepkilerdir. Duygular belirli bir uyaranın ardından oraya çıkarlar ve bu uyaran gerçek bir durum ya da olay olabilirken sadece bir düşünce de olabilir. Örneğin, “Sunumda ya başarısız olursam?” şeklinde düşünmek, ortada henüz bir olay olmasa bile kaygı hissetmeye neden olabilir. Duygular bir değerlendirme ile birlikte gelirler. Bir gölge gördüğünüzde bunu kedi ya da ağaç dalının gölgesi olarak değerlendirdiğinizde bir duygu hissetmezken, tehlikeli bir durum olarak değerlendirdiğinizde korku hissedebilirsiniz. Ya da eşinize 2 saattir ulaşamadığınız bir durum olduğunu varsayalım. “Toplantısı uzadı herhalde” şeklinde bir değerlendirmede bulunursanız yalnızca merak duygusu hissedecekken, “Ya başına bir şey geldiyse?” şeklinde bir değerlendirme kaygı ve korku duygularını hissetmenize neden olabilir. Peki, bu değerlendirmeleri neye göre yapıyoruz? Bir arkadaşım sürekli olumlu değerlendirmeler yaparken ben neden daha olumsuz değerlendirmeler yapıyor olabilirim? Bu noktada ihtiyaçlarımız, arzularımız, kişiliğimiz, bugüne kadar ya da yakın zamanda yaşamış olduğumuz olaylar, çevre ile etkileşimimizin her biri değerlendirmelerimiz üzerinde etkilidir. Birey mizacı ya da geçmişte yaşadığı olaylar sebebi ile ya da son zamanlarda çok stresli olduğu için daha olumsuz değerlendirmeler yapıyor olabilir.

Duygular, bilişsel bileşen dediğimiz değerlendirmeler dışında, fizyolojik değişimleri ve davranışları da içlerinde barındırırlar. Bireyler kaygılandıklarında kalp atışlarında ve nefes alıp verişlerinde hızlanma, yanaklarında kızarma, ellerin ve sesin titremesi gibi belirtiler yaşayabilirler. Bunların tümü fiziksel belirtilerdir ve sinir sistemimizdeki değişimler ile ilgilidir. Davranışlar ise duygular sebebi ile giriştiğimiz eylem yönelimleridir. Korktuğumuzda ya da kaygılandığımızda bir durumdan kaçınmak istememiz, mutlu olduğumuzda bir duruma yaklaşmak istememiz duygular sebebi ile oluşan davranışlardır.

Duyguların İşlevleri Nelerdir?

Duygular insan yaşamı için oldukça işlevseldir. Hiç duygu hissetmediğinizi bir düşünün. Birileri sizin hakkınızı yediğinde öfkelenmediğinizi, bebeğinizi kucağınıza aldığınızda mutlu olmadığınızı, sevdiğiniz birinden ayrıldığınızda üzülmediğinizi, ağlamadığınızı… Hayat çok renksiz olurdu değil mi? Duygular en temelde bizlere ihtiyaçlarımız hakkında fikir verir. Olumsuz bir duygu hissediyorsam yolunda gitmeyen bir şeyler, karşılanmayan ihtiyaçlarım vardır; olumlu duygular hissediyorsam da ihtiyaçlarım karşılanmıştır. Duyguyu hissettiğimizde de bununla ilgili davranış içerisine gireriz. Karşımda bana zarar verebileceğine inandığım bir köpek varsa kendimi koruma ya da kaçma ile ilgili davranışlar sergilerim; sınavım ile ilgili kaygılanıyorsam oturup ders çalışırım; başarısız olduğum için üzülüyorsam yaptığım hataları analiz eder, istediğim kadar başarılı olmak için neler yapmam gerektiği üzerine kafa yorarım; olumlu duygular hissettiğimde gelişmek için yeni fırsatları değerlendiririm.

Duyguların ikili ilişkiler açısından da işlevleri vardır. Örneğin, bebekler gelişim sürecinde bakım verenlerinin yüz ifadelerini okuyarak olumlu ve olumsuz davranışları öğrenirler; duygusal açıdan künt bir bakım vereni olan bebeklerin büyüdüklerinde duygular ile ilgili problemler yaşadıkları bilinmektedir. Yetişkinler iletişimde oldukları kişinin yüzünde gülümseme gördüklerinde işlerin yolunda olduğu ya da kişinin kendileri için dost olduğu mesajını alırlar ve bu durum, sosyal bağların oluşması ve sürdürülmesi için önemlidir. Karşımızdaki kişinin yüzünde kaygı ya da korku görürsek, yolunda gitmeyen bir şeyler olduğunu anlayıp daha hızlı aksiyona geçebiliriz. Üzgün hissettiğimizde bu, bedenimizden anlaşılır ve ilişki içerisinde olduğumuz kişilerden sosyal destek alırız.

Son olarak, duyguların gruplar açısından taşıdığı işlevlerden de söz edilebilir. Duygular grupların oluşmasını ve sürdürülmesini sağlar. Herhangi bir şey ile ilgili aynı duyguya sahip olmak insanları bir grupta toplar. Örneğin, bir futbol takımını seviyor olmak o takımın taraftarları için birleştirici bir etkiye sahiptir. Aynı duyguyu yaşarlar; o takımın maçında mutlu, üzgün ya da öfkeli hissederler ve bu ortaklık onları birbirine daha çok bağlar ve aidiyet hissi geliştirmelerine yardımcı olur. Peki ya duyguların bu kadar işlevi varsa duyguları neden düzenleme gereksinimi duyuyoruz? Ya da şu soruyu sorabiliriz, duygular her zaman işlevsel midir? Bu noktada duygu düzenleme kavramını açıklamaya geçebiliriz.

Duygu Düzenleme Nedir?

Duygular sağlıklıdır, ancak bazen insanlar duyguları işlevselliğin yitirilmesine neden olabilecek kadar uzun süre ve fazla yoğunlukta hissedebilir, duyguyu uygun olmayan ortamda ve uygun olmayan kişiye yönlendirebilirler. Örneğin, bir kişi işte yaşadığı bir probleme öfkelenip, durumu çözmek yerine, öfkesini evde çocuğuna yönlendirirse bu durumda öfke işlevsel olmaktan çıkmaktadır. Sunumda bir hata yaptığı için günlerce utanan ve üzülen bir kişi, bundan sonra sunum yapmak ile ilgili çok yoğun kaygı yaşamaya başlayıp sunum yapmaktan kaçınmaya başladıysa kaygı işlevsel olmaktan çıkmaktadır. İşte tam olarak bu tarz durumlarda, duyguları işlevsel limitlerinin dışında deneyimlemeye başladıysak, duygu düzenlemeye ihtiyaç duymaktayız. Duygu düzenleme kişinin hangi duyguyu hissettiğini, ne zaman hissettiğini ve nasıl deneyimleyip ifade ettiğini şekillendirme sürecidir (Gross, 1999). Bireyler duygularını farklı motivasyonlar ile düzenleyebilirler. İnsanlar doğaları gereği keyifli/olumlu olana yönelme eğilimindedirler. Bu sebeple olumsuz duyguda kalmaktansa daha olumlu duyguya geçmeyi seçebilirler. Bazen, araçsal nedenlerle duygular düzenlenir. Partneri ile yarım saat önce ciddi bir tartışma yaşamış kişi oldukça önemli bir toplantısı varken duygusunu bastırmayı seçebilir ve bu işlevseldir. Ya da ilişkilerde olumlu izlenim bırakmak, kendini korumak için ve benzeri nedenlerle duygular düzenlenebilir.

Duygu Düzenleme Stratejileri

Birbirinden farklı birçok duygu düzenleme stratejisi vardır. Bu stratejiler yerinde ve dozunda kullanıldığında sağlıklı olabilir ancak stratejiler her zaman, her duruma uygun olmayabilir. Bu noktada esnek olmayı ve denge kurmayı başarmak kıymetlidir.

Durum seçimi duygu düzenleme stratejilerinden biridir. Bireyler daha olay olmadan önce herhangi bir durumun ya da kişinin kendisinde istemediği duygular uyandıracağını bildiklerinde, bu durumdan ya da kişiden kaçınabilirler. Örneğin, her görüştüğünüzde sizi kötü hissettiren bir yakınınız olduğunu düşünelim. Bu kişi ile aynı ortama girmekten imtina ettiğinizde durum seçerek duygu düzenlemiş oluyorsunuz. Her seferinde sizi kötü hissettirme ihtimali olan durumlardan ya da kişilerden kaçınmak ise çok da anlamlı olmayabilir. Örneğin, sunum yapmak sizi kaygılandıran bir durumsa, derslerde ya da iş yerinde olan sunumlardan kaçınmanız çok mümkün olmayacaktır. Bu noktada, daha az kaygılanmak için çok pratik yapabilirsiniz, arkadaşlarınızın önünde önce prova yapmaya çalışabilirsiniz, ilginizi çeken bir konu seçerek sunumu daha keyifli hale getirebilirsiniz. Tüm bunlar durum değişimi stratejisi ile ilgili eylemler olacaktır. Dikkat yönlendirme kullanabileceğiniz başka bir duygu düzenleme stratejisidir. Partnerinizle olan tartışmanız canınızı çok sıksa da odaklanmanız gereken bir toplantı ya da sınav olduğunda dikkatinizi problemden uzak tutarak üzüntünüzü veya öfkenizi o an size işlevsel olarak zarar vermeyecek bir noktada tutabilirsiniz. Ancak yine unutulmamalıdır ki, her zaman dikkatinizi problemden farklı bir yöne yönlendirmek çok da işlevsel bir baş etme olmayacaktır. Önemli duygu düzenleme stratejilerinden bir diğeri bilişsel yeniden değerlendirmedir. Yazının başında da bahsedildiği gibi duygunun ortaya çıkması için bir değerlendirme olması gereklidir ve bu değerlendirmeler her zaman doğru olmayabilir. Partneriniz sizin doğum gününüzü unuttuğunda aklınıza gelen ilk değerlendirme size değer vermediği olabilir. Böyle bir durumda derin bir üzüntü hissetmeniz olasıdır. Ancak, doğum gününüzü unutmasının nedeni stresli bir dönemden geçiyor olması, belleğinin çok güçlü olmaması, özel günlere çok önem vermiyor olması gibi nedenler olabilir. Eğer “Çok stresli olduğu için doğum günümü unuttu” şeklinde bir değerlendirme yaparsanız, hissedeceğiniz üzüntünün daha az olacağı aşikârdır. Ancak, bazen değerlendirmeniz gerçekten de doğrudur. Partneriniz sizi gerçekten sizin arzuladığınız kadar sevmiyor olabilir. Bu durumda ise düşünceleriniz “Bu ilişki sonlanabilir ve bu dünyanın sonu değil, evet üzüleceğim ancak geçecek” şeklinde olduğunda yine duygularınızı daha sağlıklı bir noktada düzenleyebilirsiniz. Bir diğer duygu düzenleme stratejisi ise tepki düzenlemedir. Bu strateji duygu ile ilgili fizyolojik deneyimleri ya da davranışsal tepkileri değiştirmeye yöneliktir. Sunum yapacağınız sırada kaygınızı yönetebilmek için başvurduğunuz nefes egzersizleri bir tepki düzenlemedir. Ya da daha önce örneğini verdiğimiz, bir toplantı sırasında partnerinizle olan tartışmanız sebebi ile hissettiğiniz üzüntüyü bastırmanız yine bir tepki düzenlemedir. Duygu düzenleme stratejileri içerisinde belki de en önemli olan strateji kabuldür. Duyguları fark etmek ve kabul etmek duygu düzenlemenin en temel noktalarıdır. Kişiler duygularından ne kadar kaçınır, ne kadar onları yok sayarsa, psikolojik sağlıklarının o derece kötüleşme ihtimali söz konusudur. Ancak, bireyler duygularını fark eder, kabul eder, deneyimler ve gerektiği ölçüde düzenlerse psikolojik sağlıklarının iyi durumda olması oldukça muhtemeldir.

Duygu düzenleme becerilerinizi artırmanız mümkündür. Konu üzerine farkındalık ile eğildiğinizde ve kendiniz ile temas edip kendinizi anlamak için çaba sarf ettiğinizde duygular ile ilgili öğrendiklerinizi uygulamaya başlayabilirsiniz. Duygu düzenleme ile ilgili bir egzersiz örneği verecek olursak bir olay ya da durum karşısında ne hissettiğinize odaklanabilirsiniz. Ne hissettiğinize karar verdikten sonra bedeninizde hangi değişimlerin olduğunu ve bu duyguya hangi düşüncelerin eşlik ettiğini düşünebilirsiniz ya da yazabilirsiniz. Bu duyguyu hissetmenizin nedeni nedir ve nasıl davranmak istiyorsunuz? Bu noktada duygunuzu hissetmeye alan açmalısınız. Duygunuzu deneyimlemeli ve sıkıntılı halde kalabilmeye toleransınızı artırmalısınız. Evet, grip olduğunuzda yaşadığınız ağrılar sevimli değil, ancak normal ve geçecek. Aynı şekilde, bir kayıp yaşadığınızda hissettiğiniz üzüntü de kolay değil, ancak normal ve geçecek… Asıl problem o üzüntüyü istemediğinizde, kabul etmediğinizde, üzüntüden kaçmaya çalıştığınızda ortaya çıkacaktır.

Sonuç olarak, duygular normal ve işlevseldir. Duygularımızı düzenlemek, onları bastırmak değil; anlamak ve gerektiğinde yönetmek anlamına gelir. Esneklik ve kabul, sağlıklı duygu düzenlemenin temel taşlarıdır.

Psk. Dr. Derya Gürcan Yıldırım